Daha Az Daha Mı Çoktur?
Ekonomi, girişimcilik derslerinde mutlaka örnek verilen konulardan biri Sheena Iyengar’ın meşhur reçel deneyidir.
Marketlerde olan promosyon tadım stantlarının benzerleri reçel tadımı için oluşturuyor. İlk başta, stantta 6 farklı reçel tadımı yapılıyor diğerinde ise tam 24 farklı reçel. Bu araştırmada Iyengar 2 soruya cevap bulmak istiyor?
- Hangi durumda daha çok tadım yapılıyor. Nispeten az seçenekte mi yoksa fazla seçenekte mi?
- Hangi durumda daha çok reçel satın alınıyor. Nispeten az seçenekte mi yoksa fazla seçenekte mi?
- Sorunun cevabı daha çok seçenek varken insanlar tadım yapmaya, reçelleri incelemeye daha meyilli oluyor. Yaklaşık geçenlerin %60’ına karşılık %40’lık bir oranla. Yani seçenek bolluğu daha fazla insanın ilgisini çekiyor.
- İkinci sorunun cevabı ise çok seçenek varken daha çok kişi ilgilenmesine rağmen bu kişilerin sadece %3’ü satın alma gerçekleştirirken, 6 reçelin tadımı sırasında %30’luk bir satış gerçekleşiyor.
Bu araştırma ve nicesinin gösterdiği üzerine satın alma, karar verme sürecinde insanlar sadeliği tercih ediyor.
Film dizi platformlarının sınıflandırmaları, yemek ve alışveriş sitelerinin kategorilere ayırmasının altında yatan en büyük sebeplerden biri de bu. Aradığına çabuk ulaşmak ve sade bir seçim deneyimi sunmak.
Paradoks
Yapılan bir çok araştırma para, mevki, güç, güzellik gibi etkenlerin mutluluk üzerinde çok çok sınırlı bir etkisi olduğu yönünde. Mutluluk üzerine yıllarını veren pozitif psikolojinin kurucusu Martin Seligman’ın da dediği gibi sosyal bağlar ve karakter oluşumu insan mutluluğunu kökten etkiliyor.
Peki ya mutluluk getiren şeyler aslında bizi sınırlıyorsa?
Seligman’ın araştırmalarında, insanlar evlilikte ve düzenli ilişkileri olduklarında daha mutlu olduklarını belirtiyor. Bu ne demek oluyor? Bir çok seçenek yerine toplumsal ilişkiler ile hayattaki seçimleri ve özerkliği azaltmak bizi daha mutlu hissettirmekte.
İşte paradoksta burada çıkıyor. Barry Schwartz’ın da belirttiği gibi “Eğer durum böyle ise demek ki mutluluk çok değil, az özgürlük ve özerklikle bağlantılı.”
Yapılan bir araştırma bu paradoksu yine destekliyor. Eğer kanser hastası olsan, tedaviyi kendin mi seçmek istersin sorusuna verilen yanıt %100 evet iken, kanser hastalarının %88’i seçimi kendi yapmak istemiyordu. Bu durumu kendi ailemde, doktor olunmasına rağmen bizzat yaşamış biri olarak söyleyebilirim ki zor seçimlerde sorumluluk duygusu insanı bir adım geride durmayı tercih etmesine neden olabilmekte.
Neden fazla seçeneğin bizi daha fazla mutlu kılmadığını anlamanın püf noktası seçeneklerin sorumluluk düzeyine arttırdığını görmek.
Yukarı Yönlü Kıyaslama
Sosyal medya ile bir çok kişinin hayatına misafir olmamız da yukarı yönlü kıyaslamanın artmasına, neden bende yok, onda var soruları ile kafamızın meşgul olmasına neden oluyor. Hayatımızdan memnun olsak bile bizimkinden güzel bir evi olan, dilediği zaman dünyanın öbür ucuna gidebilen insanları görmek özgüveni kısıtlayıp haset ve kıskançlık tohumlarını zihnimize ekmeye devam ediyor.
Tam ters durumda ise açık çeken, zulüm gören insanları gördükçe aşağı yönlü bir kıyaslama ile hayatımızdan memnuniyetimiz, şükür duygumuz ve tatminliğimiz artıyor.
Etki ile tepki arasında en büyük gücümüz olan seçme özgürlüğü vardır.
Stephen Covey
Önemli olan nokta, aşağı veya yukarı yönlü kıyaslama yapmadan “etki ve tepki arasındaki seçme özgürlüğümüzü doğru kullanmak ve elimizdekilere, sahip olduklarımıza şükretmek.”
Sonuç olarak, önümüzdeki seçenekler ne kadar sade olursa seçme özgürlüğümüzü, kararlarımızdan tatminlik hissimizi ve bunlara bağlı mutluluk düzeyimizde artışlar gözlemleyebiliriz.