Yine yollarda olduğum bir hafta sonunu geride bıraktım. Cuma günü mesai sonrası 2 buçuk saat trafik eşliğinde, toplam 6 saatte Eskişehir’e, evime vardım. Babamla uykulu bir sohbet sonrası kelimenin tam anlamı ile yastığa başımı koyduğum an uyudum. Cumartesi günü erkenden, hızlı bir güne başladım.
Günlük işler, yapılacaklar derken akşam oldu bile.
Akşam 2008 yılından beri görmediğim ilkokul arkadaşlarım ile aylar öncesinden planladığımız ve gelenekselleşmesini istediğimiz ilk buluşmamızı yaptık. Önce herkes biraz çekingendi. Tüm bu seneler boyunca tek tük de olsa birbirimizden aldığımız haberler ile sohbetlerimiz başladı.
Gece ilerledikçe, herkes bir sandalyeden diğerine geçti, sohbet koyulaştıkça koyulaştı. Gittiğimiz mekan bizim kahkahalarımızla çınlamaya başladı. 20 sene önce birlikte oturduğumuz aynı sıralardan, bambaşka hayatlara yol almıştık. Kimisi Londra’da, kimisi Prag’da. Kimi avukat olmuş, kimi mühendis. Kimisi aile işini büyütme gayesinde, kimisi kendi girişimini.
Masamızda, ilk okul sıralarında tanışmış, yıllar sonra tekrar birbirini bulmuş ve hayatlarını birleştirecek bir çift, 20 yıldır yediği içtiği ayrı gitmeyen dostlar ve kepini attıktan sonra hiç karşılaşmamış kişiler, sana karşı mahcubum diye başlayan sözler, hafif yaşlı gözler…
Saatler su gibi aktı, hüzünlü kahkahalar birbirine karıştı. Mekan sessizleşti. “Her sene mutlaka” diye diye ayrıldık sabaha karşı.
Bugün yine yolda düşündüm eski dostlukları. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken, ayrılan yolları. Çocukluklarımızı, şımarıklıklarımızı, birlikte büyüdüğümüz anları…
Derinleşti düşünceler, yol aktıkça.
Hayat yollunda aracımıza bir çok kişi biniyor, yanımızda bize destek veriyor. Arkamızdan itiyor, önümüzden yol gösteriyor. Bazen erken ayrılıyor yollar, kimisi görüşmek üzere bile diyemeden iniyor arabadan. Yıllar sonra yeniden, hiç ayrılmamış gibi yan koltuğa geçiveriyor. Radyoda o eski şarkı çalmaya başlıyor bir anda. Bir ağızdan eşlik ediyorsun ama şarkılar da eskiyor. Yepyeni bir şarkıyı, bambaşka kişiler ile söylüyorsun.
Sonra yıllar önceden bir simayla, hayal meyal hatırladığın bir isimle, en ihtiyacın olduğu anda, aracını kenara çekmişken karşılaşıveriyorsun. Tek başına, ite kaka ilerlemeye çalıştığın bir anda geliyor ve seni alıyor yanına. Hem çok tanıdık, hem de hiç değil. İki farklı hayat, bambaşka insanlar aynı yolda ilerlemeye başlıyorsun. Bazen sen sürüyorsun arabayı, bazen o. Bazen dümdüz, hızlı akıyor yol, yemyeşil ormanların ortasında. Bazense keskin virajlarla azalıyor hız, taşın toprağın tozuyla. Kimi zaman yolu kaçırıyorsun, panik havasında, kimi zamansa aynı yolda, güvenle ilerliyorsun onunla. Onun şarkıları çalıyor radyoda ve o bilmediğin notalar, senin olmaya başlıyor bir anda. Benzini bir sen, bir o dolduruyor, anlayışla. Onun yolu senin, senin yolun onun yoluyor, sessiz bir anlaşmayla.
Yol aldıkça anlıyorsun yol aldıkça..