Bir markete gittiğinde kasaya gelene kadar bilinçli seçimler yapabilirsin ama kasa yanında duran o janjanlı paketler, masum çikolatalar, şekerler, dondurmalar anlık olarak aklını çalmaya başlar. İradenle tüm bunları pas geçebilir ya da hemen sepete atabilirsin.
Marketlerde en yüksek raf fiyatları göz hizasında olanlardır, nedeni çok açık, onları görünür kılmak. Özellikle aradığın bir marka yoksa göz hizandakilere yönelmek normaldir, çünkü onlar sana göz kırpar. Bu oyun, herkesin bilmesine rağmen hala pazarlama dünyasının bir numaraları taktiklerindendir.
Bu basit metodu neden kendi çıkarlarımız için kullanmayalım ki?
GÖRÜNÜR KIL
Mesela evde daha çok sebze, meyve tüketmek istiyorsun. Çok basit, bunları en alttaki kapalı göze, poşetle saklayacağına, üst rafa yıkanmış, hazır tabakla koy. Basit değil mi?
Ortamı değiştirmek, motivasyonun ve iradenin güvenilmez doğasından çok daha etkili.
Evde spor yapmak mı istiyorsun, eğer benim kedim gibi matını tırnak kaşıma tahtası olarak kullanan bir kedin yoksa, matını spor yaptığın alanda serili tut. Gözünün önünde olsun, her geçtiğinde gör, sana göz kırpmasına izin ver.
Daha çok okumak mı istiyorsun, okuyacağın kitapları kütüphanenin tozlu raflarından çıkar, tuvalete, yatağının yanına, çalışma masanın üstüne koy.
Unutma bağlam işarettir, tetikleyicidir. Bir şeyi yapmayı ya da yapmamayı irade ve motivasyona güvenle sınırlayacak olursan, çok duyduğun “başlıyorum ama devam ettiremiyorum” sözlerini daha çok duymaya başlarsın.”
GÖRÜNMEZ KIL
Evvel Zaman İçinde, Küçük Bir Kız Varmış
Çocukluğumda bizim evde hep bir kalıp kek ve poğaça olurdu. Bitmeye yakın, hemen yenisi fırına atılırdı. Annem gün içinde çalıştığı için çat kapı misafir gelirse ikram etmek üzere hep hazır ederdi bunları. Tahmin edin, o kek ve poğaçaları kim yerdi? Misafirler mi, yoksa ev halkı mı?
Annemin bu alışkanlığını değiştirmesi, kafasındaki kalıplaşmış, misafire ikram yapılır düşüncesi nedeni ile uzun zamanını aldı. Okuldan eve geldiğimde yemek yerine, kek yediğimi fark edinceye kadar evimizin vazgeçilmesi, demirbaşı keki bizimleydi. İlk önce, yemek yemeden, kek yemem yasaklandı ama tahmin edersin ki mutfak tezgahında bana gülücükler atan bir keke hayır demem kolay olmuyordu. Ve beklenen sona yaklaştık canım kekim ile. Bir gün ben okuldan geldiğimde kek kalıbı boştu. Bana hüzünle bakıyordu, gerçekten uzun süre bakıştık ve hemen ev telefonundan annemin muayenesini aradım. İki parça, bir kasette takibe alındı diye rapor yazdırırken artık kek yok, dolapta muz var onu yer misin dedi. Misafirlere kek değil, muz mu ikram edeceksin diye sesim yükselmeye başladı. Misafir gelince düşünürüz cümleleri ile raporunu yazdırmaya devam etti. “İnflamasyon için pozitif malignite için negatif simir.” Aşina olduğum cümleler ile kapadık telefonu ve ben dolabın kapağını açıp, alt gözden poşet içindeki muzu çıkarıp tabii ki yemedim.
Sonraki günlerde dolaptaki muz, elma gibi meyveler kek kalıbımın yerini almaya başladı. Ama onlar bana gülücük atmıyordu. Kendileri ile bir türlü elektriğimiz tutmadı. Gel zaman git zaman, aşina oldum kırmızı elmalara ve okuldan geldiğimde kek yerine elma yer oldum, yemek saatini beklerken. Sonra elmayı okula yanıma almaya başladım. Derken canım kekimle yollarımız ayrıldı.
Ortam önemlidir, bir eylemi gerçekleştirmek istiyorsan onu görünür kılmakla, gerçekleştirmek istemiyorsan da görünmez kılmakla başlayabilirsin. Basit yöntemler ile “başlıyorum ama devam edemiyorum” cümlelerini hayatından atmaya başlayabilirsin.