Yılbaşından bir kaç gün sonra yakın bir arkadaşımdan bir ekran görüntüsü aldım. Tam 11 sene önce Facebook duvarına uzun uzun yazmışım.
“ Hayatta kimi insanlar vardır, arkadaş dersin onlara, seversin onları, eğlenirsin onlarla. Ama zaman gelir, küçük bir rüzgar alır götürür onlardan bir kaçını. Geriye bir elin parmakları kadar arkadaş kalır. Ve sen onlara dost dersin… Küçük rüzgarlar bizi etkilemez dost, büyük rüzgarlar da biliyorum ki seni alıp götürmeye yetmez benden…”
Önce yazdığım tarihe baktım, özel bir anlam ifade etmedi. Sonra bu kadar kişiye özel bir mesajı neden herkese açık yazdığımı düşündüm. Sanırım, 11 sene önce “ulu orta yazmak daha özel hissettiriyordu insanı” diye düşündüm.
11 senede evet çok şey değişti. Masa üstü bilgisayarımdan yazmıştım bu yazıyı mesela, lisede oturduğum evden. Muhtemelen Instagram yoktu, ya da ben kullanmıyordum. O seneler hatırlıyorum da çevremdeki herkes CEO olmak istiyordu, olanlar oldu ama istisnalar kaideyi bozmaz tabii. Şimdikiler YouTuber, Tiktoker olmak istiyor sanırım. Haksız da sayılmazlar.
Ben o zamanlar çok ama çok sevdiğim bir filmin etkisiyle, 30 yaşıma geldiğimde annem gibi şıkır şıkır giyinip saçlar fönlü, topuklu ayakkabılarımla kendimi Vogue dergisinin editörü olarak hayal ederdim. Şaşalı bir hayat, her an bir hareket. Işıklar, renkler, ünlüler…
Ya istediğim hayatı anlattığı için o filmi çok sevmiştim ya da bana hayal kurdurttuğu için.
Her neyse 30 yaş, benim için bi dönüm noktasıydı. 30 yaşında bir şeyler olacaktı. Dünyanın dayattığı evim olsun, arabam olsun, ailem olsun, çocuğum olsun değildi benim hayalim. O hayalimdeki şıkır şıkır güçlü, güzel, zeki, başarılı kadındı.
Evet 11 yıl önceyle çok şey değişti. Topuklu ayakkabılarım düğünden düğüne ortaya çıkıyor. Bol kotum, duştan yeni çıkmış dağınık saçlarım, sırt çantam, her yere benimle gelen bilgisayarım…
Hayallerim evrildi, bir çok hedefime ulaştım da. Ama o masum, küçük kızın hayalini unutamıyorum.
30’a 1 kaldı. Hala 1 senem var. 30 olsam belki minik bir hüzün olur ama 29’da bir sorumluluk çöktü üstüme. Daha koca bir senem var hayallerime ulaşmak için.
Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğuna inanıyor ve yaşlanmaktan da aslında korkmuyorum. Yaş aldıkça, yaşadıkça olgunlaşıyor, karakteri oturuyor insanın. 20 yaşımın başına baktıkça iyi ki yaptım dediğim bir çok şapşallığım, aptallığım var. Şu an yapmayacağım şeyleri yine olsa o yaşta yine yaparım.
30’a 1 kala kendime hatırlatacağım en önemli şey, annemin o en sevdiği şiir.
“
….
Hep yetişilecek bir yerler vardı…
Aranacak adamlar, yapacak işler…
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı…
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı.Kor karanlıkta çalar saat sesi yerine;
Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını,
sarı lira gibi ömrümüz
30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat
Kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize…
Alarmımı 30’lara ya da 40’lara kurmuyorum. 29 yaşıma basıyorum ve yaşımı doyasıya yaşıyorum. Annem gibi şıkır şıkır giyinmiyorum, her gün saçlarıma fön çekmiyorum belki ama her gün biraz daha anneme benzediğimi fark ediyorum.