Mutluluğun Formülü

Mutluluğu tanımlayabilirsin?

Çocukluğumuzdan beri belli kalıplar var hayatımızda. Zor zamanlarda kendimizi avuttuğumuz küçük yalanlar. Yaşadığımız hayatı belki de daha çekilir hale getiren umut kıvılcımları.

Üniversite bir bitsin mutlu olucam. Bir işe başlıyım, para kazanıyım daha iyi olucam. Düzgün bir ilişkim olsun, o zaman tamam olucam. Evleniyim, evimi kurayım… Evimi, arabamı alıyım… Çocuğum olsun… 

Mutlululuğumuz o kadar ipin ucunda, o kadar dışarıya bağlı ki.

Mutsuz bir ilişki, çocukla düzelir. Evim, arabam, param olursa daha iyi hissederim.

Psikoloji bu duruma koşullu mutluluk adını verir. 

Daha iyisi, daha fazlası, mutluluk hep koşullara bağladır.

İşin olur anlık bir mutluluk duyarsın sonra tatmin etmez olur seni. Maaşın yükselir, kenara koyduğun para azalır. Evlenirsin, birlikte olduğun anların değeri kalmaz.


Daha fazlasını istemek, şu dünyada kötü bir şey mi?

Daha fazla paranın, daha fazla başarının, daha büyük evin, daha kabarık bir cüzdanın, daha dolu bir dolabın ne zararı olabilir?

Tatmin olmama.

İnsan dahasını isterken, elinde olana şükretmeli. Mutluluğu koşullarda, başkalarında, dışarıda aramak yerine içinde, olduğu anda bulmalı. 

Dahasını hedeflemezse yerinde sayar insan doğru ama dahasını isterken elindekilerle de mutlu olabilmeli.

Londra’da Dr. Robb Rutledge, yaptığı uzun araştırmalar sonucu mutluluğun bir formülünü çıkarmış. Daha mutluluk nedir tam tanımlayamazken basit bir formülle bunu nasıl açıklarlar diye düşünmeden edemiyor insan.

Mutluluk = Sonuçlar – Beklentiler

Diyor Doktor Rutledge. Çok genel ama bir o kadar da net bir formül var karşımızda. Eğer beklentilerimizi düşük tutarsak, daha iyi sonuçlar ile karşılaştığımızda mutluluk ortaya çıkar diyor kısaca. 

Katılmamak için çok genel bir kanı ama içime de sinmiyor bir yandan. Yine bir koşullanma var sonuçta.

Aldığın sonuç beklentinden daha iyi olursa… 

Beklentini düşük tutmak, kendini kandırmak gibi geliyor bana. Eğer çabalarsan, çalışırsan bir beklentinin olmaması doğaya aykırı. Bu formül evet seni mutluluğa ulaştırabilir ama bu baştan beri konuştuğumuz koşullu mutluluktan farklı mı ki?

Geçtiğimiz zor günler daha da net gösterdi bence bize elimizdekilerin değeri. Cepte saydığımız, mutlululuğumuza etkisi olmadığını düşündüğümüz nice şey, kaybedilince değerlendi. 

Sıcak bir yuva, üstümüzü örten bir battaniye, karnımızı doyuran bir dilim ekmek, içimizi ısıtan bir yudum çay, kalbimizi ısıtan bir gülücük…

Stoacı Epiktetos, hayatı bir ziyafete benzetir. “Hayatı bir ziyafet sofrasındaymış gibi yaşamayı unutma der. Sofrada elden ele dolaşan bir şey görürsen, sıra sana geldiğinde elini uzat ve sen de yardım et. Sıra seni atlayıp geçti mi başkasına mani olma. Sıra sana henüz gelmedi mi? Önüne gelecek şeye duyduğun arzuya takılma, sabırla bekle diye öğütler.

Ben de hayatı bir ziyafet sofrasındaymışsa yaşamaya çalışıyorum. 

Sofradaki yiyecekler değil bu hayata mutluluk katan, yanımda bana eşlik edenler. Birlikte bu hayatı paylaştıklarım. 

İşte hayata böyle bakınca sofrada olanın önemi kalmıyor, önündekini paylaşmak istiyor insan. Sofra içindekiler ile değil yanındakiler ile zenginleşiyor. 

Böyle bir sofraya ev sahipliği yaptığına şükrediyor insan, ya da böyle bir sofraya davet edildiğine. 

O sofra birlikte kuruluyor, birlikte kaldırılıyor. Gecenin sonunda yediklerin değil, sohbetler akılda kalıyor.

Hayatı koşullara bağlama. Sev, sevil, yaşa, yaşat. 

Mutluluğu formüllerde arama, tek bir formül var o da senin içinde.

Mutluluk formülü için daha önceden yazdığım yazıya ulaşabilirsin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s